SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

MENASİK BAHSİ

<< 1812 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِيُّ عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ تَلْبِيَةَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ قَالَ وَكَانَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ يَزِيدُ فِي تَلْبِيَتِهِ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ وَالْخَيْرُ بِيَدَيْكَ وَالرَّغْبَاءُ إِلَيْكَ وَالْعَمَلُ

 

Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre,

 

Resûlullah (s.a.v.)'in telbiyesi (şundan ibaretti):

 

LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK LEBBEYKE LA ŞERİKE LEKE LEBBEYK İNNEL HAMDA VE'N-Nİ'METE LEKE VE'L-MUL LA ŞERİKE LEK

 

"Tekrar tekrar icabet sana Ya Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, senin ortağın yoktur, emret! Hamd sana mahsûstur, nimeti veren sensin, mülk (kâinatın mutlak egemenliği) senindir, senin benzerin ve ortağın yoktur."

 

(Bu hadisin râvilerinden Nâfi') dedi ki: Abdullah b. Ömer telbiyesine (şu kelimeleri de) eklerdi: "Emret, emrine amadeyim, emret! Senden saadetler dilerim, hayır(lar) senin elindedir, dilek(ler) sana (arzedilir) amel(ler) de sanadır."

 

 

İzah:

Buhârî, hac; Müslim, hac; Tirmizî, hac; Nesâî, menâsik; Muvatta', hac; Dârimî, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I, 302, 298, II, 3, 79. VI-243.

 

Ulemâ kelimesi üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Sîbeveyh'e göre bu lâfız teşriiyedir. Yalnız onunla çokluk ve sayı­da tekrar kasdedilir. Yûnus'a göre ise, müfred bir kelimedir. Manâsı üze­rinde de ihtilâf vardır. Bazıları "tekrar tekrar icabet ederim," manasına geldiğini söylemişlerdir.

 

Bir takımlarına göre "Sana tekrar tekrar itaat ederim", daha başka­larına göre ise,. "teveccühüm sanadır," mânâsına gelir. "Muhabbetim sanadır" mânâsına geldiğini söyleyenler bulunduğu gibi, "samimiyyetim sanadır" mânâsında kullanıldığını iddia edenler de olmuştur. Meşhuru bi­rinci mânâdır. Çünkü ihrama giren bir kimse Allah'ın davetine icabet et­miş demektir. Kadı İyaz'ın beyânına göre bu icabet Hz. İbrahim aleyhisselâmdan kalmıştır. İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunan bir hadiste:

 

"İbrahim (aleyhisselâm) Kâ'be'yi inşâ edip tamamladıktan sonra ken­disine:

 

Hac için insanları da'vet et, emri verildi. İbrahim (aleyhisselâm)

 

Benim sesim onlara ulaşmaz dedi. Allah teâlâ hazretleri:

 

Sen da'vet et, sesini duyurmak bana aittir, buyurdu. Bunun üzeri­ne İbrahim aleyhisselâm:

 

Ey insanlar, Beyt-i Atîk'i haccetmeniz size farz kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi işitti. Görmüyor musun? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar? denilmiştir.[İbn Hacer, Fe!hü'l-Bâri, IV, 152.]

 

"Hamd" kelimesinin "ni'met" kelimesinden önce zikredilmesinde hamd kelimesinin mânâsının daha genel olduğuna bir işaret vardır. Çünkü Allahu Teâlâ sadece nimet verdiğinden dolayı değil, her halükârda medh ve senaya lâyıktır.

 

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: Telbiyede hamd ile ni'met bera­ber mülk ise ayrıca zikredilmiştir. Bunun sebebi nedir?

 

Çünkü hamd ni'metle ilgilidir. Bundan dolayıdır ki, "Bütün ni'metle-ri için Allah'a hamd olsun" denilebilir. Telbiye eden kimse sanki- "Hamd ancak sana mahsûstur. Çünkü ni'met ancak senden gelir," demiş gibi olur.

 

Mülk'ün manası ise müstakildir. Bu kelime bütün ni'metlerin Allah'a ait olduğunu vurgulamak için gelmiştir. Zira mülkün gerçek sahibi ve ha­kimi Allah’tır.